Yürüyen Ölü Sendromu olarak da bilinen Cotard sendromu nihilistik sanrılar, derealizasyon, depersonalizasyon, ölümsüzlük sanrıları ve intihar düşünceleri ile karakterizedir. Bu sendroma sahip kişiler bedeninin ve organlarının öldüğüne inanır.
Bu sendromun sebebi tam olarak bilinmemek ile birlikte hastalığın kökeni iki alt dalda incelenmektedir. Cotard sendromu ile birlikte görülen psikiyatrik hastalıklar arasında psikotik özellikli depresyon, şizofreni, bipolar bozukluk, Capgras sendromu bulunmaktadır.
Yapılan çalışmalarda demans, nörosifili, migren, epilepsi ve beyin tümörleri gibi nörolojik hastalıklarla Cotard sendromu sanrıları arasında ilişki olduğu da bulunmuştur.
Sendromun başlangıcında depresif duygulanım, ağlama, yoğun anksiyete, işitsel halüsinasyonlar ve psikomotor ajitasyon gibi psikiyatrik belirtiler görülmektedir.
Sendrom daha çok ileri yaşlı kadınlarda görülmektedir. Ortalama başlangıç yaşı 52 olarak bildirilmiştir fakat nadir de olsa genç erişkin döneminde, bipolar bozukluk ile birlikte ortaya çıkabilir. Yaygınlığı %0,57 olarak bulunmuştur.
Sendroma sahip olan kişiler genellikle öldüklerini, ölmek üzere oldukları ya da ölüp de gömülmeyi unutulduklarını söyleyerek kliniklere başvurmuşlardır.
2017’de Sahoo ve Josephs tarafından yapılan bir çalışmada, Cotard sendromuna sahip olan 12 hastanın sekizi öldüğünü, dördü ise ölmek üzere olduklarını ifade etmiştir. Ölmek üzere olduğunu iddia eden dört hastadan üçü organlarının çeşitli virüsler, kurtlar ve böcekler tarafından kemirildiğini ifade etmiştir. Çalışmaya dahil olan hastalarda Cotard sendromu yanında depresyon, şizofreni, madde bağımlılığı ve katatoni gibi psikiyatrik bulgular da görülmüştür.
Tedavisinde antidepresanlar, antipsikotikler veya her ikisinin kombinasyonu kullanılabilir. Antipsikotik tedavinin yetersiz kaldığı yerde elektrokonvülsif terapi (EKT) kullanılmaktadır. İlaç tedavisinin yanında psikoterapi de sanrılar üzerinde etkili olduğu görülmüştür.
Örnek Vaka
19 yaşındaki erkek hasta, kendi kendine konuşma ve gülme, tuhaf el ve kol hareketleri, konuşmalar, savaşta öldüğünü düşünme, dini uğraşlarda artış, huzursuzluk ve uykusuzluk gibi şikâyetlerle psikiyatri polikliniğine başvurmuştur. Hastanın ilk şikâyetleri 7 ay önce, artan dini meşguliyet, uykusuzluk ve tuhaf, uygunsuz hareketlerle başlamıştır.
Bu durumlar üzerine ailesi tarafından hastaneye getirilen hasta, muayene sırasında “ben şehit oldum” cümlesini tekrarladığı ve bu özelliği yüzünden kıskanıldığı ve öldürülmeye çalışıldığını söylemiştir.
Hastaya şizofreni tanısı konuldu ve ilaç tedavisine başlandı. Dört hafta süren ilaç tedavisinden sonra psikiyatrik belirtilerde gerileme görülmesine rağmen ölü olduğuna dair düşünceleri değişmemiştir. Hiçbir iyileşme göstermeyen hasta için 2 hafta sonra elektrokonvülsif tedavi(EKT) planlandı. On iki haftalık EKT sonrasında hastanın sanrıları ortadan kalkmış ve vejatatif belirtileri normal sınırlara gelmiştir.
İrem AKMUT