Pamukkale / Denizli

Mehmetçik Mah. 2622 Sk. No:2 Daire: 3 Altınyaprak Apartman

 Kişilik Örüntüleri

Kişilik örüntüleri, bireylerin yaşamları boyunca sürdürdükleri kararlı ve tekrarlayıcı davranış, düşünce ve duygusal kalıplardır. Bireyin zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel özelliklerinin süreklilik gösteren yönlerini içerir. Bu anlamıyla kişiliğin, bireyin göreceli olarak kalıcı eğilim, davranış ve ilişki- kalıpları ile tepkilerini belirleyen en temel unsur olduğunu söyleyebiliriz. Bu örüntüler, biyolojik ve çevresel faktörlerin ortak ürünüdür. Genellikle bireyin çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yaşadığı deneyimler tarafından şekillenir. Özellikle travmatik veya olumsuz deneyimler, kişilik örüntülerini olumsuz etkileyebilir. Bazı kişilik örüntüleri, duygusal düzenlemeyi zorlaştırarak bireyin duygusal sıkıntılar yaşamasına yol açabilir.

 

Kişilik Kuramcılarının Ergenlik Dönemi Değerlendirmesi

Erik Erikson

Ergenlik dönemi, Erikson’un yaşam boyu gelişimin sekiz aşamasında kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası dönemine denk gelir. Erikson‘a göre kimliğin oluşması bu dönemde başlamadığı gibi bu dönemde sona ermez. Ancak kimlik gelişiminin en üst düzeyde olduğu dönem ergenliktir. ErgenIik döneminde kişi kim olduğunu ve kim olmadığını keşfetmeye çalışmaktadır. Hem bedensel hem de bilişsel açıdan önemli gelişimsel ilerlemelerine kaydeden ergen cinsel, toplumsal ve mesleki kimliğini keşfetmesine yardımcı olacak yeni roller arayışı içindedir.

Erikson’a göre kimliğin oluşmasını sağlayan iki kaynak vardır. Birincisi ergenin çocukluk çağı özdeşimlerini kabul etmesi ya da reddetmesidir. Dolayısıyla kimlik oluşumu süreci bebeklikte başlayan, çocuklukta süren, ergenlikte yükselişe geçen ve yetişkinlikte de devam eden bir süreçtir. İkinci kaynak ise ergenin içinde yaşadığı tarihsel ve sosyal bağlamdır.

Davranışlarına ilişkin içsel standartlarını oluşturan ergen artık yetişkin rehberliğine gereksinim duymayacak ve kendi cinsel, mesleki ve inanç sistemi tercihlerine güven duyacaktır. Aksi halde dönemin temel patolojisi olan ‘‘rol yadsıması’’ ortaya çıkar. Bu durum iki şekilde gerçekleşebilir: Kişi aşırı derecede öz güven eksikliği ile kendini ifade etmede utangaç ve çekingen olabilir. Rol yadsımasının diğer biçimi ise otoriteye ve toplum normlarına isyan eğilimidir.

Sigmund Freud

Freud ergenlik ve sonrasını genital dönem olarak adlandırmıştır. Bu dönem normal gelişimin nihai hedefidir ve gerçek olgunlaşmayı temsil eder. Gizil dönemde bastırılmış olan cinsel dürtüler uyanmış ve libido, karşı cinsten uygun bir sevgi nesnesine yöneltilmeye başlanmıştır. Diğer dönemlere takılma yaşanmamışsa bu dönemde karşı cinse ve doyum sağlayacak olgun cinsel faaliyetlere aktarılmak için gerekli olan yeterli miktarda psişik enerji bulunacaktır. Pregenital dönemlerde bireyin kendisine yönelik olan libidosu ve özseverliği genital dönemde gerçek sevgi nesnelerine yani diğer insanlara yöneltilir. Ergenlikte yaşanan bu tutkular kişinin ilerde bir eş seçmesi ve aile kurmaya yönelmesiyle sonuçlanır.

Genital karakter psikanalitik kuramdaki ideal kişilik tipinin iyi bir örneğidir. Genital karakter, sosyal ve cinsel ilişkilerinde olgun ve sorumlu, cinsel dürtülerini uygun bir biçimde denetleyebilen ve heteroseksüel ilişkiler aracılığıyla doyum sağlayan bir kişiliği temsil eder.

Freud, insanların bu olgunlaşmayı sağlayabilmeleri için, sevgi, güvenlik, bedensel rahatlık gibi tüm doyumların bir karşılık beklenmeksizin dışarıdan sağlandığı çocukluk yıllarının edilgenliğini terk etmeleri gerektiğini belirtmiştir. İnsanlar, çalışmayı, doyumu ertelemeyi, içten ve sıcak bir biçimde diğerleri ile paylaşmayı öğrenmeli ve yaşam sorunlarıyla daha etkin bir biçimde uğraşmalıdırlar. Ancak erken çocukluk yıllarında travmatik olaylar yaşanmış ve buna bağlı olarak takılmalar gerçekleşmişse genital dönemde sözü edilen bu özellikleri kazanmak için gerekli olan enerji bulunamayacaktır. Çünkü kökleri çocukluk yaşantılarında olan cinsel çatışmalar bu dönemde de sürecek ve kişiliğin olgunlaşmasını, genital karakterin oluşmasını engelleyecektir.

Alfred Adler

Bireysel psikolojinin kurucusu olan Adler kişilik gelişimini açıklarken sosyal ilgi, aşağılık duygusu, üstünlük çabası gibi kavramların yanı sıra doğum sırasının etkisine de değinmiştir.

İlk çocuk: Ebeveynlerinin bölünmemiş ilgisini ve sevgisini alırken kardeşinin dünyaya gelmesiyle bir anda bu ilgiyi paylaşmak ve yeni konumuna alışmak zorunda kalır. Buna bağlı olarak ileriki yaşamlarında tutucu güç yönelimli ve liderliğe yatkın olurlar.

Ortanca çocuk: İlk günden beri ebeveynlerin ilgi ve sevgisini paylaştığı için sosyallik duygusu büyük kardeşine göre gelişmiştir ve yine ilk günden beri rekabet içinde olduğu için hırslı yarışmacı ve başarı eğilimlidir.

En küçük çocuk: Kardeşleri gibi ebeveynlerini paylaşmaktan çok ailedeki herkesin ilgisini ve sevgisini kendinde toplandığından dolayı bağımsızlık eksikliği duygusu ve kendinden büyük ve güçlü kardeşleriyle rekabetin içine doğduğundan ötürü yetersizlik duygusu geliştirebilir. Bu duygularla baş edebilmek için de rekabetçi ve hırslı duygulara sahip olurlar. Sonuçta başarı ve yetenek kazanmışken, bağımsızlık ve özgürlük konusunda cesaretsiz olurlar.

Tek çocuk: Rekabet içinde olduğu bir kardeşi olmadığı için ebeveynlerinden birine çok bağlanıp diğerini karşısına alabilir. Bağımlılık ve ben-merkezcilik bu tür yaşam tarzının önde gelen nitelikleridir.

Albert Bandura

Sosyal bilişsel kuramcı olan Albert Bandura kişilik gelişimini, açıklarken başka insanların davranışlarını gözleyerek öğrenmek anlamına gelen dolaylı öğrenme üzerinde durmaktadır. Kuramın dayandığı varsayım ise davranışlar, çevre ve kişisel faktörler arasındaki üçlü ve karşılıklı belirleyicilik modelidir, Bu karşılıklı belirleyicilik insanların kendi yaşamlarını düzenleme kapasitesine sahip olmalarını sağlamaktadır. Sosyal bilişsel kurama göre insanların kendi yaşamlarının doğası ve niteliği üzerinde hem içsel hem de dışsal faktörler aracılığıyla etkide bulunma kapasitesi vardır. Bu nedenle insanlar sosyal sistemlerin hem ürünü hem de üreticisidirler,

Ergenlerde Kişilik Bozukluğu

Ergenlik dönemi genellikle duygusal dalgalanmalar, kimlik arayışı ve sosyal ilişkilerdeki değişikliklerle karakterizedir. Ancak, ergenlerde kişilik bozukluğu, bu dönemde ortaya çıkabilen daha ciddi ve sürekli bir durumu ifade eder. Kişilik bozuklukları, bireyin düşünce tarzı, duygusal tepkiler, ilişki kurma şekli ve davranışlarında devamlı ve esaslı bozukluklarla karakterizedir.

Ergenlik döneminde kişilik bozukluğu belirtileri, tipik ergenlik zorluklarından ayırt edilmelidir. Ancak, genç yaşlarda gözlemlenen belirtiler ilerleyen dönemlerde kişilik bozukluklarının belirtileri haline gelebilir.

Kişilik bozukluğu tanısı genellikle kişinin davranışlarının, duygusal tepkilerinin ve düşünce tarzının sürekli ve devamlı bir şekilde bozulduğu durumlar için konulur. Ergenlerde kişilik bozuklukları, genç yaşlarda fark edilebilir, ancak tanı koymak için bu belirtilerin uzun süre devam etmesi ve kişinin işlevselliğini ciddi şekilde etkilemesi gerekmektedir. Ergenlerde görülen kişilik bozuklukları genellikle yetişkinlik dönemine de taşınabilir.

Ergenlerde Kişilik Bozukluğu Neden Görülür

Genetik Faktörler

Çevresel Etkenler

Beyin Gelişimi

Sosyal Çevre

Aile Dinamikleri

Stres ve Travma

Ergenlerde Kişilik Bozukluğu Belirtileri

Duygusal Dalgalanmalar

Sosyal İzolasyon

Aşırı Duyarlılık

İlişki Zorlukları

Düşünce Bozuklukları

Saldırganlık ve Tehditkâr Davranışlar

Okul Problemleri

Madde Kötüye Kullanımı

Kimlik Belirsizliği

Sürekli Değişen İlişkiler

Kişilik Bozukluklarının Türleri

A Kümesi (Eksantrik) Kişilik Bozuklukları

Paranoid Kişilik Bozukluğu:

Bu bozukluğu olan kişiler başkalarına karşı şüpheci ve güvensizdirler. Diğer insanların güdülerini zararlı olarak yorumlarlar; düşmanca veya duygusal olarak kopuk olabilirler.

Şizoid Kişilik Bozukluğu:

Bu gruba dahil olanlar diğer insanlardan uzak durur ve sosyal ilişkilere karşı ilgisizdir. Genellikle yalnız etkinlikleri tercih ederler ve nadiren güçlü duygular yaşarlar.

Şizotipal Kişilik Bozukluğu:

Bu, insanların eksantrik davranmalarına, tuhaf giyimli olmalarına, olağandışı veya tuhaf düşünce ve inançlara sahip olmalarına, sosyal ortamlarda rahatsızlık duymalarına ve yakın ilişkiler kurmakta zorlanmalarına neden olabilir.

B Kümesi (Dramatik) Kişilik Bozuklukları

Antisosyal Kişilik Bozukluğu:

Bu bozukluğu olan insanlara “sosyopatll veya “psikopat” denir. Antisosyal kişilik bozukluğu başkalarına aldırış etmeme ve toplum kurallarına uymama ile ifade edilen sorumsuz ve agresif davranışlarla tanımlanır. Bu bozukluğu olan insanlar sıklıkla ciddi suçlar işler ve davranışları için pişmanlık duymazlar.

Borderline Kişilik Bozukluğu:

Temel özellikler, terk edilme korkusu, yoğun ve istikrarsız ilişkiler, aşırı duygusal patlamalar, kasıtlı kendine zarar verme davranışı ve kırılgan bir benlik veya kimlik duygusu içerir.

Histrionik Kişilik Bozukluğu:

Bu bozukluğu olan kişiler son derece duygusal ve dramatiktir, aşırı ilgi ve onay ihtiyacı vardır ve görünüşlerine takıntılı olabilirler.

Narsistik Kişilik Bozukluğu:

Şişirilmiş bir benlik algısı, hayranlık ihtiyacı, empati eksikliği, başarı güç ve güzellik fantezileri içerir. Bununla birlikte aşrı kaygıya ve kırılgan bir özgüvene sahip olurlar

C Kümesi (Endişeli) Kişilik Bozuklukları

Kaçıngan Kişilik Bozukluğu:

Bu bozukluğu olan kişiler sosyal etkileşimden kaçınırlar ve başkalarının olumsuz yargılarına karşı aşırı derecede hassastırlar; çekingen ve yetersizlik duygularıyla sosyal olarak yalıtılmış olabilirler.

Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu:

Bu bozukluk, mükemmeliyetçilik, kontrol ve düzen ile karakterize bir hastalıktır. Bu korku çoğu zaman karar verememe, işleri bitirme zorluğu ve ayrıntılarla meşgul olma ile sonuçlanır.

Bağımlı Kişilik Bozukluğu:

Bu bozukluk, yalnız kalma korkusuna ve bakılma ihtiyacına, sevdiklerinden ayrılma da veya bağımsız kararlar vermede zorlanmaya neden olur. Buna sahip insanlar itaatkar olabilir ve hatta otoriter veya istismarcı ilişkilere tolerans gösterebilir.

Azize Köse

0 0 Puanlar
Puanlayın
Ücretsiz Ön Görüşme
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x
gamdom